Takıldıklarım -1-


Bazen öyle şeylere takılıp kalırım ki günlerce o şey üzerinde düşünürüm. Günlerce düşünürüm ama ya bulduğum çözümler hayata geçmez ya da çözüm bulamadığım için kendi kendimi hırpalarım. Ama yine de bir şeylere takılmadan edemem ve sürekli kafamı bir şeyler meşgul etmedikçe yaşayamam, diye düşünürüm.

***

Bazen bir aşka takılırım…
Karşılıksız bir aşka…
Bir taraf deliler gibi severken, diğer taraf için bu sevgi bir anlam ifade etmez. Bir taraf devler gibi acı çekerken, diğer taraf bu acının farkında bile olmaz. Bu tür platonik aşkların büyüklüğü ve yaşattığı derin acı beni çok etkiler ve gerçek aşkın bu imkânsızlığa katlanacak kadar büyük olması karşısında sarsılırım.

Bazen bir şiire takılırım…
4-5 dizelik kısa bir şiire…
Günlerce bu dizeler beynimin kıvrımlarında gidip gelir. Beynimde yankılanan bu şiir bana hiçbir şey ifade etmez, fakat şiirin mucizevi olduğunu hissettirir.

Bazen bir filme takılırım...
Sıradan bir filmdeki sıradan bir sahneye…
Bu sahnede sinema tarihi açısından önemli bir filme göndermenin olduğunu düşünürüm. Fakat bir türlü bu göndermenin hangi filme ve nasıl bir gönderme olduğunu çıkaramam.

Bazen ülke sorunlarına takılırım…
Siyasetçilerin hiçbir çözüm üretemedikleri ve yıllardır süregelen sorunlara…
Günlerce bu sorunların nasıl çözülebileceğini düşünürüm ve kendimce, hiçbir zaman, yapılamayacak çözümler üretirim. Bu ütopik çözümler karşısında büyük bir hayal kırıklığı yaşarım.

Bazen televizyon kanallarındaki star yaratma programlarına takılırım…
Hemen hemen hepsi aynı formatta olan ve bütün TV kanallarını işgal eden yarışma programlarına…
Bu yarışma programlarındaki jüri üyelerine… Tarafsız olması gereken, ama asla tarafsız olmayı beceremeyen jüri üyelerine… Bu jüri üyelerinin halkı nasıl da tarafsızlıktan uzaklaştırıp, bir taraf olmaya ittiğini görürüm. Kendi kendime “bu jüri üyeleri bu kadar tarafsız olmaya devam ettikleri sürece hiç kimse adalet dağıtması gereken kişilere güvenemeyecek” diyorum ve aklıma hemen hakimler ve hakemler geliyor.

Bazen bir romana takılırım…
Anlatılan hikâyeye hiçbir katkı yapmayan cümlelerin olduğu bir romana…
Bu cümlelerin bu romana niçin serpiştirildiğini merak ederim. Ve insanlarda “kalın kitap daha kalitelidir!” izlenimi olup olmadığını düşünürüm.

Bazen bir gazete manşetine takılırım.
Ülke sorunlarını unutturmak için birbirleriyle yarışan gazete manşetlerine…
Ya spor, ya da magazin ağırlıklı manşetlerin anlamını çözmeye çalışırım. Türk insanının nasıl da farklı taraflara yönlendirilip, ülke sorunlarının arka plana itildiğini üzülerek görürüm.

Bazen güzel bir kadına takılırım.
Daha önce hiç görmediğim, bundan sonra da hiç göremeyeceğimi bildiğim bir kadına…
Bu ilk ve son karşılaşmada beni etkilemeyi başaran bu kadının hayatı üzerine hikâyeler uydururum. Bazen bu tür hikâyeler için günlerce kafa yorarım.

Bazen sevgilere takılırım…
Dünyanın en kötü insanı diye nitelenebilecek insanlara verilen sevgilere…
Nasıl olur da insanlık açısından hiçbir pozitifliği olmayan insanlara sevgi beslenir de tek sorunu kendisiyle olan ve hiçbir canlıya zarar vermeyen insanlara en küçük sevgi kırıntısı bile çok görülür? Bu soruya hiçbir şekilde cevap veremem!

Bazen bir şehre takılırım.
Özellikle küçük şehirlere…
Ben şehirleri insan gibi değerlendiririm ve her şehrin insani özellikleri olduğuna inanırım. Küçük şehirlerde insani özellikler bulmaya çalışırım, fakat bulamayınca da büyük şehir insanının ne kadar da şanslı olduğunu düşünürüm.

Bazen köşe yazarlarına takılırım…
Yazım kurallarını bilmeyen ve buna rağmen gazete köşelerini işgal eden yazarlara...
Yaptıkları yanlışları bir üslup olarak gören ve Türkçe’yi katleden yazarlara verilen destek karşısında üzüntüden kahrolurum.

Bazen üniversitelere takılırım…
Bir liseden farksız olan, fakat üniversite adı altında insanlara eğitim veren yerlere...
Bu yerlerde yetişen insanların bu ülkeye ne gibi bir katkı sağlayacağını düşünürüm ve verdiğim cevap yine bir soru olur: Türkiye niçin bu kadar geri kaldı sanıyorsun?

Bazen meslek sahiplerine takılırım…
Yaptığı işin detaylarını bilmeyen meslek sahiplerine…
Kendi mesleğini en iyi şekilde icra edemeyen bir insanın, başka konularda topluma nasıl bir yararı olabilir ki?!

Bazen hastalıklara takılırım…
İnsanları yıllarca süründüren ve büyük bir acıyla ölüme götüren hastalıklara…
Niçin bazı insanlar bu şekilde bir hastalığa yakalanır da bazı insanlar hayatları boyunca hiç hastalık geçirmez diye merak ederim ve dünyanın adaletsiz bir yer olduğuna bir kez daha kanaat getiririm.

Bazen yalanlara takılırım…
Sıradan bir söz gibi, insanların gözlerinin içine baka baka söylenen yalanlara…
İnsanların bu kadar kolay ve sık yalan söyleyebilmelerine anlam veremem.

Bazen ideolojilere takılırım.
Savundukları ideolojiyi tam olarak bilmeyen insanlara…
Hareketleriyle düşünceleri çelişen insanların ne gibi bir amaç peşinde koştuğunu merak ederim ve bu tür insanların provokasyon yapmaktan başka bir amaçları olmadığını hissederim.

Tuna Başar

/ onikiağustosikibinaltı sıfırikielliiki
İzmir /

Not: Bu yazı "Çalı" isimli derginin Şubat 2007 tarihli 90. sayısında yayınlanmıştır.

Yorum Gönder

Tuna BAŞAR

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget