Ocak 2017


Kişisel tercihler konusunda fikir beyan etmeme gibi bir huyum var. Olumsuz bir eleştiriyi zaten kişisel tercihler için kullanmam. Hatta herhangi bir kişisel tercih konusunda, aklımın ucundan bile olumsuz bir düşünce geçmemesi için çaba sarf ederim. Kişisel tercihler konusunda övücü bir söz de etmem. Çünkü herhangi bir kişisel tercih hakkında övücü bir düşünce sahibi olursam, olumsuz bir eleştiriyi de, sesli olmasa bile, içimden yaparım diye düşünürüm. Bu da insanlara kişisel tercihlerinden dolayı ön yargılı yaklaşamam anlamına gelir ki, hiç kimseye önyargıyla yaklaşmak istemem.
Eğer olumsuz bir düşüne içine girmemek istiyorsam, o zaman övücü düşünceleri de aklımdan silmeliyim. Ama insanların kişisel tercihlerinden dolayı eleştirilmeleri durumunda yanlarında olup, onlara en önce desteği ben veririm.
Fakat iş, kişisel tercihten çıkıp, toplumu ilgilendiren bir tercih haline gelirse işte o zaman eleştirme hakkını elde ederim. Olumlu veya olumsuz, her düşüncemi cesaretle dile getirmeye çalışırım.
Bu nedenle kişisel tercih-toplumsal tercih konusunda uzun süre kafa yordum. Nelerin kişisel tercihe gireceğini, nelerin toplumsal tercih olarak değerlendirileceğini ve hangilerini eleştirme hakkımın olduğunu belirledim.
En çok da “kitap okuma” konusu kafamı meşgul etti. Önce bunun kişisel bir tercih olduğunu düşündüm; ama, dünyanın gelişmiş ülkelerindeki kitap okuma oranları ile 3. sınıf ülkelerdeki (bizim ülkemiz gibi) kitap okuma oranları arasındaki farkın gelişmişlik düzeyleri arasındaki farkı yansıttığını görünce; kitap okumanın bireysel bilgilenme, dolayısıyla toplumsal bilgilenme olduğunu anlayınca; insanların ancak okuyarak yanlışları görebilme yeteneklerinin arttığını ve yanlışları görebilen insanların da toplumlara faydalı olacağını düşününce kitap okumanın kişisel bir tercihten öte toplumsal bir tercih olduğuna kanaat getirdim.
En çok kafamı kurcalayan sorunun cevabını bulduktan sonra, kişisel-toplumsal tercih listemi oluşturdum. Ve oluşturduğum günden beri kişisel tercihler hakkında hiçbir beyanda bulunmuyorum.
Bu listemin en başında şu madde var: Her insan, herhangi bir canlıya zarar vermediği sürece, istediği her şeyi yapma hakkına sahiptir.
Bir başka madde ise şöyle; “Bir futbol takımını desteklemek kişisel tercihtir. Hiç kimseye niye bu takımı destekliyorsun, diye sorma hakkına sahip değilim. Ama herhangi bir siyasi partiyi veya örgütü desteklemek toplumsal tercihe girer. İnsanları siyasi görüşlerine göre eleştirme hakkım olmasa da desteklediği parti/örgüt nedeniyle eleştirme hakkım vardır.
Ve listenin en önemli maddelerinden birine göre ise; insanları dış görünüşlerine göre eleştirme hakkım yoktur. İnsanların cinsel tercihlerine, kıyafetlerine, saç-sakal şekillerine, takılarına… vb asla karışmam.
Bence bu tür bir liste oluşturmak ve insanları eleştirirken böyle bir listeyi göz önüne almak çok önemli. Anlamsız tartışmalardan insanları korur. Bu ülke için yararlı şeyler tartışılır ve insanlar bu sayede daha da bilinçlenir.

Tuna BAŞAR

/yirmiikiocakikibinaltı sıfırbirotuzsekiz
Afyonkarahisar/


Şiire her zaman edebiyatın “kutsal” bir alt dalı olarak baktım. Şiirin yeniyi bulma çabası olduğunu bildiğim için, şiir yazmanın hikaye ve deneme yazmaktan çok daha zor olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle de şiir yazmayı pek deneyememişimdir. Yazdığım bir-iki şiirsel karalamayı da şiir olarak görmediğim için hiç kimsenin okuyamayacağı bir şekilde kendime saklarım.
Aslında şiir yazmak, bana göre, doğuştan gelen bir yetenektir. Ama, sadece yetenek gerçek anlamda şiir yazmak için yeterli değildir. Şiir yeniyi bulma çabası olduğu için, gerçek şiiri elde edebilmek için şiire emeği geçmiş büyük şairleri çok iyi tanımak, günümüzün genç ve özgün şairlerini yakından takip etmek ve şiir üzerine olabildiğince araştırma yapmak gerekir. Şiir konusunda bu birikimi yetenekle birleştiren insanlar gerçek anlamda şiir yazmayı başarıyorlar.
Şiir yazdığını söyleyen insanlarda, ben, en çok bu birikimi merak ediyorum ve karşıma çıkan insanlara bir-iki şair ismi sayıyorum ve bu şairler hakkındaki görüşlerini öğrenmek istiyorum. Ama genelde aldığım yanıtlar beni çok şaşırtıyor. Bu ülkede Özdemir Asaf’tan, Edip Cansever’den, Oktay Rifat’tan, İlhan Berk’ten, Ece Ayhan’dan, Hilmi Yavuz’dan, Enis Batur’dan, Gülten Akın’dan, küçük İskender’den habersiz olup, şiir yazdığını iddia eden insanlar yaşıyor.
Hatta Nâzım Hikmet’in, Orhan Veli’nin, Necip Fazıl’ın, Attilâ İlhan’ın, Can Yücel’in, Cemal Süreya’nın bütün şiirlerini okumamış ve şiir yazdığını söyleyen insanlar karşısında şaşkınlığımı gizleyemiyorum ve “Bu şairleri tanımadan, bırakın tanımayı ezbere bilmeden, yeniyi nasıl yaratabilirsiniz ki!” diye söylenmeden edemiyorum.
Aslında Türkçe şiir yazmak için en ideal dil. Şiirin en önemli özelliği olan soyutlama ve imgesel anlatım için çok uygun. Bu nedenle Türkçe, şiirde yeniyi yaratma açısından büyük bir şans. Ama buna rağmen Türkçe’nin dünya şiirine yön vermeyi başarmış tek şairi var : Nâzım Hikmet. Nâzım dışında dünya şiirini yönlendirecek bir şair daha çıkaramamışız. Bunun nedeni, bana göre, birikimi önemsememek ve yerellikle yetinmeyi kabullenmektir.
Belki de ben bu sebeple Enis Batur’u ve küçük İskender’i çok seviyorum. Şiir birikimlerini yetenekleriyle birleştirmeyi başarıp, özgün olup, yerellikten uzak durmaya çalıştıkları için…
Ve belki de ben bu yüzden şiire el atamıyorum. Yeniyi yakalama zorluğunun farkındayım. Sadece ben bu zorluğun farkında olmamalıyım ki şiir hep edebiyatta azınlık olarak kalmış.

Tuna BAŞAR

/beşağustosikibinaltı sıfırdörtonaltı
İzmir/


Durduk yerde bir şarkı mırıldanmaya başlıyorum. Bilinçsiz bir şekilde... Yavaş yavaş sesimi yükseltiyorum ve şarkının sözlerini bilinçli bir şekilde söylemeye devam ettiğimi fark ediyorum.
Gökyüzündeki yıldızlardan bahsediyor şarkı... Sitem dolu... Gökyüzündeki yıldızlardan daha yalnız olmak...
Gözümün önüne bir kadın geliyor. Kızıl saçlı, güven uyandıran bakışlara sahip bir kadın... "Yok," diyorum, "bu şarkıyı bu kadından değil, başka birinden duydum." Hafızamı zorluyorum. Aykırı bir erkek ses sanatçısı geliyor gözlerimin önüne. "Evet," diyorum, "işte bu sanatçı söylüyor." Döneminin en aykırı kişiliklerinden biri... Sırf aykırılığı yüzünden hala (ölümünden sonra bile) eleştiriliyor, sırf aykırı olduğu için (sanatına bakılmaksızın) sevilmiyor.
Dudaklarımın arasından şarkı sözleri çıkmaya devam ediyor. Ancak aykırı bir kişilik bu şarkıyı söyleyebilir!
Yalnızlığın hüznünü ruhumda hissediyorum.
Şarkıyı tekrar tekrar söylerken, yalnızlığı hatırlatan yazarlar, şarkıcılar, şairler geçiyor aklımdan. Bir film sahnesinden, bir kitaba giriyorum, bir şiirden çıkıp, bir öyküde buluyorum kendimi. Olaylar, yerler, kişiler değişiyor, fakat hissettiklerim değişmiyor.
Dudaklarım hala şarkıyı mırıldanıyor, fakat tek farkla; artık göz yaşlarım da dudaklarımın açılıp kapanmasına göre yön değiştirerek, hislerimi daha da derinleştiriyor.
Kim demişti, ben ne zaman yalnız kaldığımı bilmiyorum, her zaman yalnızdım onu biliyorum, diye. Kalabalıklar etrafında yalnızlığını unutan şair kimdi; Murathan Mungan mı?
Yalnızlığın Senfonisini kim yazmıştı?
Bir anda Oğuz Atay'ın bir öyküsünde buluyorum kendimi. “Korkuyu Beklerken” yalnızlığım derinleşiyor.
Lars von Trier'in bir filmine giriyorum. Korkuyu beklemeyi bırakıp, her dakika korkuyla yaşamaya başlıyorum.
Ve tabii yalnızlık hep içimde...
Bir filmden, bir kitaptan, bir şarkıdan çıkıp normal hayatıma dönemiyorum. Çünkü normal hayatımı bunların içinde buluyorum. Tek fark; bunlar sayesinde normal yaşantımın acısını daha da derinden hissediyorum.
Yavaş yavaş sesim kısılıyor. Gözyaşlarım izlediği yollarda kuruyor. Ağzıma tuzlu bir tat bırakıyor bu şarkı. Tekrar söylemeye cesaret edemiyorum.

Yazıda Adı Geçenler

Mırıldandığım Şarkı : Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar
Kızıl Saçlı, Güven Uyandıran Bakışlara Sahip Kadın : Candan Erçetin
Aykırı Erkek Ses Sanatçısı : Zeki Müren
“Ben ne zaman yalnız kaldığımı bilmiyorum, her zaman yalnızdım onu biliyorum!” diyen ve kalabalıklar etrafında yalnızlığını unutan şair : Murathan Mungan
Yalnızlığın Senfonisini Yazan Kişi : Sezen Aksu
Oğuz Atay’ın Öyküsü : Korkuyu Beklerken
Lars von Trier’in Filmi : Dogville

Tuna BAŞAR

/otuzbirtemmuzikibinbeş yirmiüçotuzbir

Tuna BAŞAR

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget